Tarihçe

"Ramazan ortasında padişah, Müslümanların halifesi olarak, törenle Hırka-i Şerif ve mukaddes emanetleri ziyaret eder, bundan sonra törenle Hırka-i Şerif alayı tertip edilirdi, işte dini yanı ağır basan bu törenden sonra; saray mutfaklarında hazırlanan ve yeniçeri, sipahi, topçu ve cebeci gibi kapıkulu ocakları askerinin her on neferine bir tepsi hesabıyla hazırlanan baklava sinileri futalarına sarılmış olarak Matbah-ı Âmire önüne dizilirdi.
 
Bu Ramazan ikramını oluşturan sinilerin ilkini, silahdar ağa ve mahiyeti, bir numaralı yeniçeri olan padişah adına teslim aldıktan sonra, diğer ortalardan gelen ikişer nefer futalarına sarılmış birer siniyi nizami olarak yüklenir; her bölüğün usta, saka, mütevelli, odabaşı gibi amirleri önde, baklava sinileri ve taşıyanlar arkada, açılan kapıdan dışarı çıkarlar, baklava alayı gülgüle ve nümayiş ile Divanyolu'ndan karşılıklı sıralanmış halkın arasından alkış ile kışlalara yürürdü. Sini ve futalar ise ertesi gün iade edilirdi." Şon dönemlerinde Baklava Alayı törenlerinde, sini ve futalar iade edilmez olmuş, buna gerekçe olarak da "Baklava o kadar lezzetliydi ki tatlıyla birlikte sini ve futaları da yedik" gibi sözler sarf edilerek bu anlamlı tören suistimal edilmiştir.
 
İLK TÜRKÇE YEMEK TİBAI MELCEÜ-T TABBAHİN'DE BAKLAVA
 
Baklavaya ait başka bir kayda ise "Melceü't-Tabbahin"de rastlanıyor. Mehmet Kâmil tarafından 1844 yılında kaleme alınan, ilk basılı Türkçe yemek kitabı olan Melceü't-Tabbahin'in (Aşçıların Sığınağı) altıncı bölümünde beş çeşit baklavadan söz ediliyor ve tarifi veriliyor. Bunlar; Adi Baklava, Kaymak Baklavası, Musanna (süslü) Kaymak Baklavası, Kavun Baklavası ve Pirinç Baklavası. Eski ağırlık ölçüleri ile verilen bu tarifleri, günümüzde ancak konunun uzmanları anlayabiliyorlar. Geleneksel Türk tatlısı önceleri bugünkü kadar fazla çeşide sahip değildi. Ama, zaman ilerledikçe üzerinde çalışmalar yapılıyor ve yeni yeni lezzetler keşfediliyor. Zevkle tüketilen baklavanın, tüketici gereksinimlerine göre yeni çeşitleri geliştirilerek lezzet düşkünlerinin beğenisine sunuluyor.
 
ETİMOLOJİK BULGULAR DA BAKLAVA TÜRK'TÜR DİYOR
 
Baklava kelimesi etimolojik (kelime kökeni) olarak incelendiğinde ise karşımıza "Baklahu" kelimesi çıkıyor. "Baklahu"nun bohça hamur anlamına geldiği ve baklavanın açılması için gereken, oklavanın kökenin ise yine Orta Asya'daki "Oklahu" kelime kökünden geldiği iddia ediliyor.
 
BAKLAVA DOSTU AMERİKALI PERRY ARAŞTIRDI
 
Baklavanın kökeni ile ilgili araştırma yapanların başında Los Angeles Times Gazetesi'nin yemek uzmanı Charles Perry geliyor. Perry birkaç kez baklavayı araştırmak için Türkiye'ye gelmiş, Gaziantep'te incelemelerde bulunmuş ve gazetesine baklavayla ilgili dört sayfalık yazı hazırlamıştır. Perry, aynı zamanda 2001 yılında İtalya'da yapılan Dünya Yemek Sempozyumu'nda baklavanın Türklere ait olduğunu anlatmıştır. Bu tezinde deyine baklavayla ilgili kelimelerin etimolojisini kullanmış ve ince anlamına gelen yufka kelimesinin Orta Asya'daki "Yubka"dan geldiğini ve "Kat" kelimesinin de Türkçe olduğunu söylemiştir. Zaten baklava kelimesi ayrıca Türkçe'de büyük sesli uyum kurallarına da uygundur.
Markalar
Kampanya ve İndirimlerden Haberdar Olun!
Yukarı
Hipotenüs Hipotenüs® Yeni Nesil E-Ticaret Sistemleri ile Hazırlanmıştır.
Şimdi İletişime Geçin!